Babilin Asma Bahçeleri
  1. Anasayfa
  2. Peyzaj Mimarlığı

Babilin Asma Bahçeleri

0
Reklam Sponsoru

Geçen gün TVde dünyanın yedi harikasını sayarken Babil’in Asma Bahçelerinden de bahsettiler, bir peyzaj mimarı olarak nasıl bir bahçe bu kadar ses getirebilir diye merak ettim ve araştırmaya, araştırırken de bu yazıyı hazırlamaya karar verdim.

M.Ö. 450’li yıllarda tarihçi Herodot “Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar.” demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk’a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.

Şimdi de Strabo’dan ve Bizanslı Philo’dan yararlanacağız; “Bahçe dörtgen biçimindeydi, iki uzun kenarı 400 metre uzunluğundaydı. Kemerler ve küp biçiminde çeşmelerle süslüydü. Alttan başlayan merdivenler dönerek yükseliyor ve en üst terasa kadar ulaşıyordu. Asma Bahçeleri, en alttan itibaren bitkilerle doluydu. Dev ağaçlar topraktan en üst kata kadar ulaşıyordu. Tüm yapı, taş sütunlarla destekliydi, su akımı eğimli kanallar aracılığıyla sağlanıyordu ve bir sistemle sular yukarı çıkıp yine aşağıya akarken, tüm bitkileri suluyordu. Yapılanlar tam olarak bir krallık lüksünü yansıtıyordu…”

Babil, M.Ö. 605’den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.
Bahçeler, Nebukadnezar Nezaretteyken sıla hasreti çeken karısı Amyitis’i neşelendirmek için yapılmıştır. Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebukadnezar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya’nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.

Biz erkekler istedik mi çok romantik olabiliyorsunuz görüyorsunuz, Tac Mahal de yine bir kadın için yapılmıştı =) Ama konumuz peyzaj olduğu için konumuza dönelim..
Babil’in Asma Bahçeleri, kablolar veya iplerle asılı olmak anlamında “asılı” değildi. Asılı bahçe sözü, Yunanca kremastos veya Latince pensilis kelimesinin hatalı tercümesinden gelir. Bu kelime “asılı” değil, daha çok teras ve balkon gibi “sarkan” anlamına gelir.
“Bahçenin yamacına yaklaştığınızda, yapının kat kat yükseldiğini görüyorsunuz… Dev bitki yığınları, büyük ve kalın ağaçlar öylesine cazibeli ki, bakanları büyülüyor. Nehirden gelen bol suyu aletler yükseltiyor ve dışarıdan bunları göremiyorsunuz.” diyor Tarihçi Diodorus Siculus

Meyveler ve çiçekler, şelaleler, yapının katlarından taşan bahçeler, egzotik hayvanlar… İşte Babil’in Asma Bahçeleri’ni görenlerin aklında kalanlar bunlarmış.
Yunan coğrafyacı Strabon’un MÖ 1. yüzyıldaki tanımlamasına göre bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı.
Strabo, bu bölümde antik dünyanın insanı için bahçenin en şaşırtıcı ve etkileyici özelliğini anlatıyor. Babil’e nadiren yağmur yağardı ve bahçenin varlığını sürdürmesi için, yakındaki Fırat nehrinin suyunu kullanarak, sürekli sulanması gerekiyordu. Bunun için nehrin suyunun yukarı taşınarak, teraslara akıtılması, her düzeydeki bitkinin sulanması gerekiyordu. Bunu yapmak için de muhtemelen bir “zincirleme pompa” kullanılıyordu.

Zincir pompa, biri diğerinin üstünde ve bir zincirle birbirine bağlı iki çarktan oluşur. Zincirin üzerine kovalar asılıdır. Alttaki çarkın altında, su kaynağının yer aldığı bir havuz bulunur. Çark döndükçe, kovalar suyun içine dalar ve suyla dolar. Zincir daha sonra kovaları üstteki çarka taşır. Burada kovalar ters dönerek, içlerindeki suyu yukarıdaki havuza boşaltırlar. Daha sonra zincir boş kovaları, tekrar doldurulmak üzere aşağı taşır.
Üstteki bahçedeki havuzun kapakları açıldığında, su, suni nehir işlevi gören oluklara salınır. Aşağıdaki pompa bir şaft ve kola bağlıdır. Köleler kolu döndürerek, mekanizmanın çalıştırıyorlardı.
Bahçe inşaatını karmaşık yapan, sadece suyun yukarı katlara taşınmasını sağlamak değildi. Bahçeye salınan suyun, bahçenin temellerine zarar vermesini önlemekte gerekiyordu. Mezapotamya ovalarında taş bulmak zor olduğu için, Babil’deki binaların çoğunun inşaatında tuğla kullanılıyordu. Tuğlalar, saman parçaları ile karıştırılan kilin, güneşte pişirilmesiyle yapılıyordu. Daha sonra tuğlalar, çimento işlevi gören zift ile birleştiriliyordu. Tuğlalar suya maruz kaldıklarında kolayca çözülüyorlardı. Babil’de çok az yağmur yağdığı için, bu durum bir çok bina için bir sorun teşkil etmiyordu. Oysa bahçenin sürekli sulanması gerektiği için, binanın temellerinin de korunması şarttı.

Yunanlı tarihçi Diodorus Siculus, bahçenin üzerinde yükseldiği platformun devasa taş bloklardan yapıldığını (Babil için olağandışı bir durum) ve bu blokların üzeri kamış, zift ve seramikle kaplandığını söyler. Bu tabakanın üzerine “topraktan süzülen suyun binanın temellerini çürütmemesi için kurşun levhalar konmuştu. Bütün bunların üzerine de en büyük ağacın büyümesine izin verecek derinlikte bir toprak tabakası yerleştirilmişti. Toprak düzlenip, düzgün bir hale getirilip, üzerine çeşitli ağaçlar ve bitkiler yerleştirilmişti. Bu bitkilerin güzelliği ve ihtişamı, her ziyaretçiyi büyülüyordu.”
Bahçeler ne kadar büyüktü? Diodorus bize bahçenin yaklaşık 120 metre eninde, 120 metre boyunda olduğunu, yüksekliğinin 24 metreyi aştığını söylüyor. Diğer kayıtlarda ise bahçenin, şehir duvarları kadar yüksek olduğu geçer. Herodotus bu duvarların 106 metre yükseklikte olduğunu söylüyordu. Her hal ve şartta, bu bahçeler çok etkileyici bir görüntü oluşturuyorlardı. Ovadan yükselen yeşil, yapraklı bir sunî dağ. Ama Babil’in Asma bahçeleri gerçekte hiç var oldu mu?
Yirminci yüzyılda Babil’in Asma Bahçelerinin esrarının çözülmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. Alman arkeolog Robert Koldewey, 1899 yılında Babil’in Asma Bahçelerinin bir hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu araştırmaya başladı. Babil şehrinden geriye sadece çamurlu bir enkaz kalmıştı. Bir çok antik şehrin aksine, kentin yerinin çok iyi bilinmesine karşın, kentin mimarisinden geriye görülebilir bir yapı kalmamıştı. Koldewey, Babil’i tam 14 sene boyunca kazdı ve kentin dış duvarları, iç duvarları, Babil Kulesinin ve Nabukadnozor sarayının temelleri ve kentin merkezinden geçen kraliyet yolunu ortaya çıkardı. Güney kalesini kazarken, Koldewey taşlı kubbe tavanları olan ondört odalı bir bodrum buldu. Antik kayıtlara göre, kentte sadece iki binada, kuzey kalesinin kuzeydeki duvarında ve asma bahçelerde taş kullanılmıştı. Kazılarda kuzey kalesinin kuzey duvarı ortaya çıkarılmıştı ve duvar gerçekten de taştan örülmüştü. Bu durumda, Koldewey cidden asma bahçelerin bodrum katını bulmuş gibi gözüküyordu. Koldewey, bölgede araştırma yapmaya devam etti ve Diodorus’un sözünü ettiği bir çok özelliği bulmayı başardı. Son olarak, tabanın üç tane garip delik bulunan bir oda ortaya çıkarıldı. Koldewey, bu odanın suyu, bahçenin en üst noktasına pompalayan zincir pompaların yeri olduğu sonucuna vardı. Koldewey’in bulduğu binanın temelleri 30 x 50 metre boyutlarındaydı. Bina, antik tarihçilerin tarif ettiğinden küçük, ama gene de etkileyiciydi.

Nabukadnezar kendisi, çivi alfabesiyle bir taş tablet üzerine yazılı olarak günümüze gelen bir metinde sürdürdüğü inşaat faaliyetinden söz etmektedir. Buraya yalnızca surlardan söz etmekle yetinmemekte, ayrıca şu bilgileri de vermektedir.
“Pişirilmiş tuğlaları bir dal biçiminde şekillendirdim ve kraliyet mekanı olarak kendim için Babil’in surları arasınsa yüksekterek büyük, basamaklı bir “kumu” yapısı inşa ettim”
Bu kumu yapısının tam olarak ne olduğunu Nabukadnezar’ın yazıtı elbette anlatmıyor. Fakat yine de Nabukkadnezar’ın burada sayın bitişiğindeki bir bahçeden söz ediyor olması mümkündür. Eski oryantal sarayların çoğunun yanında kraliyet odalar ile doğrudan bir girişle bağlantılı olan ve hükümdarın rahatsız edilmeden dinlenebileceği bir park bulunurdu. Bu tür bahçeler için kullanılan sözcük Yunancaya ve böylece Almancaya da Doğu’dan geçmiştir.
İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev’in Babil’i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.
 

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Kokedama Sanatı: Yosunlar ile Ortaya Çıkan Tasarımlar

Bahçe ve Peyzaj Dijital Dergisi

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir